Ünlü sanatçı Ahmet Özhan,
müzik kariyerine 1968'de adım attı. Ancak sesi kadar, sinema filmleri ve
yakışıklılığıyla da dönemin popüler isimlerinden biri haline geldi. Türkiye'nin
önde gelen gazinolarında sahne aldı, dönemin yıldız aktrisleriyle kamera karşısına
geçti. Ancak onun hikâyesi, sahnelerin ve beyaz perdenin ötesine uzanıyor.
Özhan, hayatına dair bilinmeyenleri Turkuvaz Kitap etiketiyle çıkan Ayrılık
Yaman Kelime – Bir A.Ş.K Hikayesi adlı nehir söyleşi kitabında anlatmıştı.
Şimdi ise onun gazete ve dergilerde yayımlanan köşe yazılarından derlenen Ses,
Söz, Sevgili isimli kitap, raflardaki yerini aldı. TK Yayınları'ndan çıkan
kitap, tasavvuf musikisinin insan ruhuna etkisinden Mevlana'nın aşkına, Merkez
Efendi'nin kıssalarından Itri'nin tekbirine kadar geniş bir yelpazede
derinlikli bir okuma sunuyor. Özhan, bu kitabın oluşum sürecini şu sözlerle
anlatıyor:
"Geçmişte Ramazan boyunca bir gazetede
yazdığım yazılar ve başka dergilerde yayımlanan yazılarım derlenerek bir kitap
haline getirilmişti. Şimdi ise TK Yayınları tarafından Ses, Söz, Sevgili adıyla
yeniden okurla buluştu. Anılarım, değerlendirmelerim var. Ne yazdıysam samimi
bir şekilde, yaşadıklarımdan süzülen bir kitap olduğuna inanıyorum. İnsan,
birikim sahibi oldukça hakikati paylaşma ihtiyacı hissediyor ve bundan da büyük
bir zevk alıyor."
'KİTAP OKUMAK
BOŞ ZAMAN İŞİ DEĞİLDİR'
Peki, Ahmet Özhan'ın kitaplarla arası nasıl?
Sanatçı, kitap okumayı sadece bir alışkanlık değil, bir yaşam biçimi olarak
görüyor:
"Kitap okumayı çok severim. Gün içinde pek
vaktim olmuyor ama kitap okumadan uyumam. Okumak, boş zaman işi değildir. Öyle
de olmamalı. İnsan okumak için boş vakit beklerse, asla okuyamaz. Benim
başucumda her zaman birkaç kitap olur, o günkü ruh halime göre seçerim. Genelde
insan ve varlık üzerine kitaplar okurum. 'İnsan neden var? Niçin yaratılmış?'
gibi sorular beni hep düşündürmüştür. Öğrendikçe paylaşmak lazım. İnsan,
yaşadığı sürece çevresine fayda sağlayabilmeli. Benim hayat duruşum da bu,
başka bir amacım yok. Hem keyif alıyorum hem hizmet ediyorum."
Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde, gençlerle
ilgili yapılan eleştiriler hakkında ise farklı bir bakış açısına sahip Özhan.
Akıllı telefon ve tabletlerden sosyal medyadan kafalarını kaldırmayan gençler
için bir nasihat almak niyetiyle bir soru soruyorum, gençleri savunuyor ve
şunları söylüyor: "Bugünün teknolojisini kavrayan bir çevrem var,
eksiklerimi onlar tamamlıyor. Ancak gençleri teknoloji bağımlılığıyla
suçlamadan önce kendimize bakmalıyız. Onlara ne sunduk? Bir şey teklif ettik de
mi reddettiler? Eğer bilmediklerinden dolayı farklı yönlere yöneliyorlarsa,
bizim onlara daha şefkatli ve kucaklayıcı yaklaşmamız gerekir. Gençler çok
değerli, yarınlarımız onlar. Onları doğruya yönlendirmeli, hayatın
dinamiklerine entegre olmalarını sağlamalıyız. Çünkü insan, doğası gereği iyiye
ve güzele meyyaldir. Yeter ki ona doğruyu güzel bir şekilde sunalım. Yüksekten
bakarak eleştirmek yerine, ortak bir paydada buluşmaya çabalamalıyız."
'HACCA GİTTİM,
ÖRNEK OLDUM'
1970'lerin ortalarından 90'lara kadar oldukça
popüler bir yaşam sürdü usta sanatçı. Ona rağmen şöhretin parlak renkli
ışıklarına kanmadan kendi bildiği yoldan devam etmeyi ustalıkla başardı. Özhan,
sahne hayatıyla maneviyat arasındaki dengenin zor bir seçim olmadığını
söylüyor: "Gençliğimi eğlence sektöründe geçirmiş biri olarak söylüyorum:
O renkli hayatlar cazipti ama benim için sadece işimdi. Ama özel ilgi alanımda
hep güzel insanlarla birlikte oldum. Gazinodan çıkıp Karagümrük'e sohbetlere
koşardım. Ramazan'da teravihi bitirip Maksim Gazinosu'na giderdim. Tercih
yapmadım, ikisini de yapmak zorundaydım. Ancak güzel insanlarla muhabbet etmeyi
her zaman daha çok sevdim. Hayatı idame ettirmek gerekiyordu. Popülerdim,
ismimi ayakta tutmam lazımdı ama bir yandan da Cenab- ı Hakk'ın beni koruduğunu
düşünüyorum. Örneğin, en popüler zamanımda hacca gittim. Çok konuşuldu, çok
yazıldı. O dönemde bunun başka bir örneği yoktu. Sosyal medya yoktu ama yüksek
magazin anlayışı vardı. Türkiye'nin en popüler gazinolarında sahne alırken,
seyirciler arasında içkisini saklayıp 'Hocam, bize de dua et' diyen insanlarla
karşılaştım. Bizim insanımız güzeldir, inanca çok yakındır. Doğru örnekleri
gördüklerinde iltifat ederler."
Tasavvufun sanat ile ilişkisini sorduğumuzda ise
Özhan'ın yanıtı net: "Tasavvuf, inancın estetik olarak açığa çıkmasıdır.
Sanat ve tasavvuf ayrı düşünülemez. Tasavvuf, dinin estetik boyutudur. Hem
yazılı hem sözlü anlatımda sanatla iç içedir." 1980'lerden itibaren
tasavvuf musikisine yönelen Özhan, 1991'de İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu'nun
kurulmasına vesile oldu ve halen bu toplulukla konserler vermeye devam ediyor.
Ahmet Özhan, yıllar içinde sahnede ve hayatta
edindiği birikimleri Ses, Söz, Sevgili ile okura sunuyor. Onun bu kitabı,
sadece bir sanatçının kaleminden çıkan yazılardan ibaret değil; bir ömrün, bir
inancın ve bir sanat anlayışının samimi bir yansıması...
"RAMAZAN ÇOCUĞUYDUM"
Özhan, kitabında kendi yaşamından kesitler de
sunuyor. Özellikle "Benim Ramazanlarım" başlıklı bölümde çocukluk
anılarını paylaşıyor. Beyazıt Sahaflar Çarşısı'nda merhum Muzaffer Ocak Efendi
ile sohbetlerinden, Beyazıt Camii'nde ikindiden iftara kadar süren
mukabelelerden ve teravih namazı anılarından bahsederken o günleri "Tam
bir Ramazan çocuğuydum. O mübarek ayı doyasıya yaşardım. Hele İzmir Fuarı
zamanı o kavurucu sıcağn altında, sahneye her çıkışta bir iki kilo terleyerek
tutulan oruçları ve bir müddet sonra seferi takıldığımı hiç unutmuyorum.'
İMZA GÜNÜNDE YOĞUN
İLGİ GÖRDÜ
Geçtiğimiz ay okuyucuyla buluşan kitap için
D&R Bağdat Caddesi mağazasında düzenlenen imza gününde izdiham yaratmıştı
Ahmet Özhan. Okurları tarafından yoğun ilgi gören sanatçı, imza almak için uzun
kuyruklar oluşturan hayranlarının her biriyle özel olarak ilgilenmiş, fotoğraf
çektirmek isteyenleri kırmamıştı.
Röportaj: İler Gezici /Sabah Kitap Eki/ 21.2.2025