Yazı
yoktu ama o vardı.
Tekerlek
icat edilmemişti ama o yerli yerindeydi.
Dünya
yaratılmamıştı ama o kasılıp gevşiyordu.
İnsan
henüz cennetteyken onunlaydı ve içindeki her şey de sevgi, aşk, vefa, iyilik,
şükür, hamd, dostluk gibi erdemler üzerineydi.
Âdem
ata onun sesini dinleyip arzusunu giderme gayretine düşmeseydi belki de yolu
yeryüzünde tövbelere, pişmanlıklara ve umutlara hiç evrilmeyecek; çevresi
daralmalar ve genişlemeler, arınmalar ve kirlenmeler, yangınlar ve donmalarla
hiç kuşatılmayacaktı.
Şimdi?
Aşk
ve nefret, iyilik ve kötülük, saadet ve keder, iman ve inkâr... İnsana insan
olduğunu artık bunlarla hissettiriyor. Bazen aydınlık, bazen karanlık; gören
göz veya işiten kulak bazen… Göğüs kafesinde ahenkle her büzülüp genişlemesi
bizi içten içe süratle değiştiriyor ve hâlden hâle döndürüyor.
Bud-dub...
bud-dub… bud-dub…
Sesindeki
ters-yüz oluş bile adıyla örtüşük: “Bir şeyi bir yönden öteki yöne çevirmek;
renkten renge giriş, kararsızlık, durmadan dönüşüm ve değişim = KALP.”
Prof. Dr. İskender Pala, yeni eseri “Kalp”i bütünüyle insan yaşamının ve duyguların merkezi kalbe adıyor. Kalbin türlerini, yeteneklerini ve duyguları “Kalp Külliyatı”, “Kalp Muhteviyatı” ve “Kalp Spektrumu” adlı üç bölümde incelerken yolu felsefeden mitolojiye, dini kitaplardan folklora, sanattan uzmanı olduğu Divan edebiyatından örneklere uzanıyor.