Röportaj: Olkan Özyurt
“1920’lerde, haftada 20-30 milyon Amerikalı sinemaya gidiyordu; 1930’larda bu sayı haftada 110 milyon seyirciye çıktı. 1896’dan 1950’li yıllara kadarki süreçte, ülke halkının bir numaralı eğlencesi olmasının ötesinde, Amerikan kültürünün lokomotifi oldu, sinema. Amerikalıların giyim kuşamlarını, davranışlarını, konuşma biçimlerini, hatta aşk ve evliliğe ilişkin tutumlarını şekillendirdi.”
Yazar ve akademisyen
Alev Alatlı, Turkuvaz Kitap’tan çıkan Suç Ortağı Hollywood kitabında bu tespiti
yaptıktan sonra bu şekillendirmenin sadece Amerikan toplumu için geçerli
olmadığını, Hollywood’un dünya üzerinde de etkili olduğunu anlatıyor tane tane.
Yetmiyor Hollywood’un ABD sisteminde nasıl bir işlevi olduğu yazıyor. Bir
toplumu dizayn ettiğini daha da ötesi bu sisteme alternatif üretme noktasında
Amerikan halkının etkisizleştirildiğini belirtiyor.
Yetmiyor ABD devletinin
suçlarından bahsediyor ve filmler aracılığıyla yeni bir tarih anlatısı nasıl
oluşturulduğunu söylüyor. Nereden bakarsanız ezber bozan bir kitap. Peki
Hollywood hangi suçun ortağı? Kızılderili katliamının yok sayılmasının,
ABD’deki ırkçılık hareketlerinin, erkek egemen yapının, vasatın tahakkümünün...
Alatlı önce suçları sayıyor sonra suçun failini gösteriyor bize. Suç ortağı
olarak Hollywood’un bu faili nasıl gizlediğini, akladığını ve masum hale
getirdiğini örnekleriyle açıklıyor.
Biz de kendisiyle Hollywood gerçeğini konuştuk...
Alev Hanım, özel olarak Hollywood’u anlatan bir kitap yazma kararını nasıl aldınız?
Amerikan tarihini
biliyorum. Ama tarihini bilmek yetmiyor, kurumlarına bakmak lazım. Bu
kurumların en önemlilerinden birisi sinema. O zaman burada ne oluyor diye
bakıyorsunuz. Bir diğer nokta Amerikan TV ve sinemasında, bir şey sezdim.
Dünyanın gidişatına, sonuna ve insanlara dair kesin yargıları var.
Ne gibi?
Mesela Amerikan polisinin çok iyi olduğu yargısı var. İşi abartıp Robocop falan yaptılar. Ya da kovboy güzellemeleri yapıyorlar. Amerikan tarihini bilince bu güzelleme aklınıza yatmıyor. Tarihlerinde Kızılderili katliamları var. Namuslu bir dünya olsa 10 bin kere yüzlerine vurulur. Kölelik meselesi var. Filmlerde bakıyorsunuz tarihteki gibi değil. O zaman burada başka bir durum var diye bakmaya başladım. Nasıl bir oyun kurulduğunu o zaman anladım.
Nasıl bir oyun gördünüz?
Biz sinemayı sanat
olarak görüyoruz. Ama onlar sinemaya “endüstri” diyorlar. Bunu söylemelerinin sebebi şu: Amerika‘da sinema dördüncü kuvvet. Yürütme, yargı,
yasama ve Hollywood şeklinde dizayn edilmiş sistem. Biz medya diyoruz dördüncü
kuvvete onlar sinemayı da dahil ediyorlar.
Oğlunuz Kaan’ın sinemaseverliği de tetiklemiş
kitabı yazmanızı...
Oğlumun sinema
sevgisi benim bu işleri çözdüğüm zamana denk geldi. Onunla filmler konusunda
anlaşamıyorduk. Ben de oturdum kitabı yazdım. İlk versiyon yıllar önce
çıkmıştı. Söylediğim birçok şey de doğru çıktı. Mesela kitapta Obama’ya iki
mektubum vardı. “Hollywood’u yeniden yapılandırın” demiştim. Millet güldü,
Obama’ya ayar verilir mi diye. Bana göre verilir. Sonra Trump geldi. Onu da
ekledim yeni versiyona... Aslında gençlere bir uyarı kitabı. Hollywood’un nasıl
bir şey olduğunu onlara göstermek istedim.
Sistemde sinemanın işlevi nedir?
Öncelikle ben sinemaya
karşı değilim Hollywood’a karşıyım. Çünkü başta Amerikan toplumu sonra da
dünyayı kandırıyor Hollywood. Amerika’da 16 milyon çocuk aç. Ben söylemiyorum
bağımsız kurumlar söylüyor. Gelir dağılımı bağlamında dünyanın en kötü ikinci
ülkesi... Fakat bu gerçekleri ne Amerikan toplumu ne de biz biliyoruz.
Çünkü filmlerde bambaşka bir ülke anlatılıyorlar. El birliği ile kendilerini
kandırıyorlar. Kimse de ya bu bir kandırmaca demiyor.
“YAHU ASIL İŞKENCECİ SENSİN”
Siz Hollywood’da iyi polis imajı var dediniz. Son yıllarda ırkçılık yeniden alevlendi ABD’de. Irkçı bir polis açık açık bir siyahı öldürdü. Buna rağmen bu imaj korunuyor mu?
Amerikan polisi filmlerin aksine ırkçıdır. Ama bunu yeni anlıyorlar. Ne oldu bir siyahı öldürdü polis, ortalık birbirine girdi. Ama hâlâ filmlerde polis iyidir. Mesela Amerikan ordusu paralı askerlerden oluşur. Vietnam’dan sonra protestolar olunca zorunlu askerliği kaldırdılar. O paralı orduya da zaten Amerikalı olmaya çalışan insanlar, para kazanmak için katılırlar. Dünyanın dört bir yanında yapmadıkları zulüm yok. Hatırlayın Irak’ta zavallıları çırılçıplak soyup fotoğraf çektirmişti ABD askeri. Ama bu paralı askerleri nasıl pazarlıyor Hollywood? Geldik Rambo’ya... Özel kuvvet, ülkesi için savaşıyor. Yine güçlü erkek. Her türlü işkenceye direnebiliyor. Yahu işkence yapan sensin Irak’ta...
Amerikalı yönetmen Oliver Stone hem Hollywood hakkında hem de kendi toplumuyla ilgili sizin anlattıklarınıza yakın şeyler söylüyor, filmler çekiyor. Biz buradan onun ne söylediğini duyuyoruz peki Amerikan toplumu kendi yönetmenlerinin söylediklerini duymuyor mu?
Duyuyor belki, ama az
bir kesimi. Ama onlar için çok geç. Bu oyun oynandı ve bitti. Oyunun kurucuları alternatif arayış
içinde. Ama bizim kurtarma şansımız var. Çünkü bizim sırtımızı dayayacağımız
kendi değer yargılarımız var. Şimdi sanat hayatı taklit eder. Sinemayı da biz
sanat olarak görüyoruz. Eğlence sineması olarak sunuluyor ya bize. Bu nasıl
oluyor anlamak mümkün değil. Ne eğlencesi? Hollywood ise Amerikan toplumunu ve
tabii yaygınlığı nedeniyle dünyayı dizayn ediyor, gerçeğin aksine farklı bir
tarih yazıyor. Bakın 1989’da baba Bush, Özal ile görüşmeye geldi. Gündeminin
ilk maddesi Türkiye’de Hollywood filmlerinin yaygın bir şekilde
gösterilmesiydi. Adamlar için bu kadar önemli. Sonra ne oldu bizim salonlarda,
Hollywood filmleri istila etti. Hollywood sert erkek prototipini empoze ediyor.
“AMERİKALILAR ESMER AMA FİLMLERDE SARIŞINLAR”
Ya kadının yeri nedir?
Amerikan kadını eninde
sonunda güçlü adamın kadınıdır. Ve illa sarışındır. Amerikalılar sarışın değil ki. Hatta
gittikçe esmerleşiyorlar. Boya işi 1920’lerde başladı. Ama filmlere bakın
Amerikalılar esmerleştikçe filmlerde sarışın hale geliyorlar. Yani görünüş olarak
bile kurgulanmış bir görüntüleri var. Eee bunu kim yapıyor Hollywood. Sahici
değil Amerika, bütün kitapta bunu anlatmaya çalışıyorum.
Peki Hollywood’da güçlü bir Me Too hareketi
başladı. Bu bir şeyleri değiştirir mi?
Çok bir şey değişmez.
Hollywood dediğimiz bir endüstri. Bu endüstrinin ekonomik kârı neredeyse oraya akar. Şu an
Amerikanın bu hareketten dolayı ekonomik olarak bir şey kaybettiğini
görmüyorum. Değişiyoruz sözleri falan olur. İnsanlar bunlarla
oyalanır ama gördüğüm şu: Arka taraftaki sert, erkek ve beyaz kafa olduğu gibi
duruyor. Hatta daha da azdılar...
“PAÇOZLUK, DÜNYAYI KAPLADI”
90’lardaki Hollywood istilasından biz nasıl etkilendik sizce?
Etkilerini görüyoruz
işte. Açın bakın Doya Doya Moda programını. Aman yarabbi bu ne diyorsunuz.
Gençler tişört giyiyor. Üzerinde küfür yazıyor, İngilizce bilmiyor ki anlasın.
Bütün dünya böyleymiş deyip geçemeyiz. Paçoz olmamak lazım. Hoş bu paçozluk
denen şey dünyayı kapladı ya. Bence bu biraz da Hollywood yüzünden. Ama biz ne
olduğumuzu bilelim, oturup kendi işimizi yapalım. Adam gibi filmlerimizi
çekelim. Öyle paçozlaşmayalım.
Çekiyoruz diye düşünüyorum...
Fena değil durumumuz.
Onu kabul ediyorum. Ama şunu söylüyorum: Bizim dünyaya söyleyecek sözlerimiz
var. Bunları daha yüksek sesle söylemeliyiz. Biz Türkler olarak becerikli
insanlarız.13 milyonla başladık şimdi 86 milyonluk bir ülkeyiz. Petrolümüz yok,
o yok, bu yok, kavgamız dövüşümüz eksik olmuyor ama müthiş bir gayretimiz var.
Nereden nereye geldi Türkiye. Dünyada çok az toplumun medeniyet iddiası vardır.
Komşularımıza ayıp etmek istemem ama Türklerin var böyle bir iddiası. Komplekse kapılmadan,
korkmadan kötünün gözlerinin içine bakıp ona sözümüzü söyleyip kendi işimize
bakmalıyız. Kötünün gözünün içine bakınca kötü olmazsınız merak etmeyin.
“TRUMP’I DÜŞÜNÜN, JOHN WAYNE’DEN BİR FARKI VAR MI?”
Siz kitapta kandırmacanın ötesinde ortada bir suç var ve Hollywood da bu suçun ortağı diyorsunuz. Nedir bu suçlar?
İşte Kızılderi
katliamı ortada. Kovboy filmleriyle bu katliamı nasıl ters-yüz ettiklerini bir düşünün. Yazık
Kızılderililere, hem katliama uğradılar hem de yıllarca filmlerin kötü adamları
oldular.
John Wayne’e ayrı bir parantez açıyorsunuz. Kitaptan
öğrendiğimiz kadarıyla bir generalin eşi, “John Wayne Amerika’nın cisimleşmiş hali”
demiş. Ne görüyorlar Amerikalılar John
Wayne’de?
Bize sunulanın aksine
Amerikalılar maçodur ve o koca ülke şiddetin hakim olduğu bir yerdir. John
Wayne’i gözünüzün önüne getirin. Güçlü ve maço adam. Sert, vurdu mu oturtur.
Kadınların hakkından gelir. Düşünün öyle bir imaj yaratıldı ki zaman
içerisinde ABD başkanları John Wayne gibi davranmaya başladı. Trump’ı düşünün
John Wayne’den bir farkı var mı? Hoş o Trump Hollywood’un gücünü anlayamadı ve
gitti. Şimdi uçuyor bu kadın diyecekler ama Trump, Hollywood’a ters
düştüğü için seçimi kaybetti. Onlarca makale var bu konuda.
Güçlü erkek imajıyla neyi amaçlıyorlar?
Hz. İsa’yı bile güçlü
adam imajıyla yeniden yorumladılar. Biz Müslümanlar Hz. İsa’yı mülayim bir
peygamber olarak biliriz. Lakin öylesi işlerine gelmiyor. Çok net olarak zaten söylüyorlar
“Bize mülayim bir Hz. İsa yetmez, güçlü bir Hz. İsa gerekiyor” diyorlar. Niye, çünkü
sömürgeciliğe niyetlenmişler ve güçlü bir figüre ihtiyaçları var. Bir adım daha
ileri götüreyim. Çizgi romanları sonra çizgi filmleri düşünün. Yok Superman,
yok Captain America... Hepsi uzun boylu güçlü, kaslı adamlar. Ki onların güçlü
olmalarının ötesinde süper güçleri de var. Güçlü hem de süper güçlü bir imaj
yaratıyorlar. Sonra ne oluyor ABD’ye süper güç deniliyor.
Suç Ortağı Hollywood
Alev Alatlı
Turkuvaz Kitap